13 Ocak 2013 Pazar

aşk televizyon mama

Saçmasapan şeyler yahu. Mama nedir? Tamam nedir biliyoruz ama. Nedir yani. Hani. Yani. Ne aşktan anlarım. Ne yemekten. Ne de televizyon izlerim. Gıcıklık yapmak isteyen Büşra'ya hak ettiği hikayeyi yazdım. Yazmadım bile yani klavyenin üstüne kediyi bıraktım o yazdı bir şeyler.


Zong. Zong. Zong. Ve o rahatsız edici ses. Her sabahki gibi gene aynı saatte çalmıştı. Elini yüzünü yıkadı. Sütü ısıtıp mısır gevreğini kaseye koydu. Isınan sütü de kasesine boşalttı. Yavaşca yemeğini yedi. Bu sırada kedi mamasını da kedisinin kabına koydu. Üstünü giyindi. Ne giydiğinin bir önemi yoktu. Rastgele bir gömlek ve etek aldı. Kapıyı çekti. 2 defa kilitledi. Merdivenlerden aşağıya indi. Arabasına bindi. Arabayı çalıştırdı. İşe gitti. İşten çıktı. Eve geldi. Asansörü kullandı. Kapıyı açtı. İçeri girdi. Üstünü değiştirdi. Soyundu. Duşa girdi. Çıktı. Saçlarını kurulamadı.  Bir süre çıplak dolaştı. Televizyonun karşısına uzandı. Bir savaş filmi. Bir magazin programı. Bir aşk filmi. Gereksiz şeyler dolusu aptal kutusu olan televizyondan ne beklenirdi ki zaten? Beklentisi yoktu. Zaman geçiriyordu. Kedisinin miyavlamasını duydu. Ona yemeğini verdi. Bu sırada üstünü giyindi. Bu sefer koltuğa oturdu. Kedi kucağına geldi. Birazcık sevdi onu. Sonra bıraktı. Yatağına geçti. Geç olmuştu. Yarın iş vardı. Uyumalıydı. Uyudu. Zong. Zong. Zong. Tüm hayatı böyleydi. Arkasında ki anahtar kısmı bir ömür boyu kısıtlı hareketlerle hareket etsin diye çevrilmiş bir oyuncakdan farkı yoktu. Her şey çok sıradandı. Ve böyle olmaya devam etti.

Hiç yorum yok: