6 Şubat 2013 Çarşamba

turuncu, kuzu, güneş

Bugün bu 6. hikayem. Ölüyorum! :D Elimden geleni yapacağım vücudumdaki son damla çakraya kadar sevgili Melekcim!

Sokakta boş boş zaman öldürdükten sonra eve doğru yol aldı. Köy civarında yaşadığı için etrafta bir sürü hayvan vardı. Bunlardan biri de kuzuydu. Kuzu sürüsünü ve onları koruyan çobanı ve çobanın köpeğini gördü. Daha sonra güneşin vücudunu yakması onu rahatsız etti ve gölgelik bir alana geçti. Ağaçların arasında bir hamak gördü ve birazcık kestirmek için hemen hamağa uzandı. Rüyalarını kontrol edebilme yeteneğine sahipti. Bu yeteneğini çok seviyordu. Hemen uykuya daldı.

Rüyasında kuzuların hakim olduğu bir dünyadaydı. Daha doğrusu insanlar yerine kuzular vardı. İnsanların tüyleri yolunuyordu. İnsanları yiyorlardı. İnsanların derisi yanıyordu. Sadece insanların da değil diğer bütün hayvanlara bu aynı şekilde yapılıyordu ve bunları bu canlılara yapan kuzulardı. Kısacası insan ile kuzu yer değiştirmişti. Bu rüyayı insanlara da göstermek niyetindeydi ancak şu anlık rüya ile ilgilenmesi gerekiyordu. Ve bu yüzden bu rüyayı, rüyasında ki kuzulara gösterdi. Turuncu güneş hâlâ bedenini yakmaya devam ediyordu. Hatta turuncu güneş bu sefer sadece sıcaklığa da yaramıyordu. Hatta ve hatta bu güneşin sadece tek bir rengi yoktu. Yeşilden mora, turuncudan siyaha kadar değişiyordu. Her renk değişiminde tüm gökyüzüde güneşe ayak uyduruyordu.

Hemen kuzulara gördüğü rüyayı gösterdi. Bunlardan ders çıkarılması gerektiğini ve tek önemli varlığın kuzular olmadığını diğer yaşayan canlıların da en az kuzular kadar önemli olduğunu anlatmaya çalıştı. Kuzular kalın kafalılık edecekti ki birazcık rüya kontrolüyle onlara zeka verdi.

Artık kuzuların egemenliği sona ermişti. Rüyasını beğenmişti çünkü her şey yoluna girmişti ancak gerçek hayatta da bunu yapması gerekiyordu. Tek sorun ise rüyasını kontrol edebildiği gibi gerçek hayatı da kontrol edemiyordu. Önünde iki seçenek vardı ya tanrı olacaktı ya da rüyalarda yaşayacaktı.

Tanrı olmak gibi bir şeyi yapamayacağını düşünüyordu zaten tanrıya inanmıyordu da. Bu yüzden rüyalarda yaşamayı tercih etti. Sürekli uyumaya başladı. Artık uyumak bir yaşam biçimi olmuştu ve uyumayınca bedeni ters tepkiler veriyordu. Rüyalarıyla da her şeyi yoluna koymaya, eğlenmeye, gülmeye devam ediyordu. Zaman ilerledikçe artık sonsuz bir uykuya daldı ve hayata gözlerini yumdu...

Birden gözlerini açtı ve saçlarını karıştırdı. Kalktığı yerden doğrulunca hamakta olduğunu gördü. Her şey bu kadar hızlı olmuştu ama aslında hiçbir şey olmamıştı...

Derken bir kez daha uyandı ve aslında bu gördüğü şeyin son rüyası olduğunun farkına vararak hayata son kez gözlerini yumdu...

Hiç yorum yok: