6 Şubat 2013 Çarşamba

Nöbet-şeker-okyanus

Bu kelimeleri bana Tuğba verdi. Tuğba diye bahsediyorum sanki askerlik arkadaşımmış gibi ama yok öyle bir şey nerdeyse tanımıyorum bile. Neyse ne yapıyoruz? Ona teşekkürlerimizi borç bilip bu borcumuzu asla ödemeden yazımızı yazmaya koyuluyoruz.

Okyanusun derinliklerinde kendisi gibi ufak balıkların hiçbir zaman bilemeyeceği ve belki de tahmin bile edemeyeceği bir yer vardı. Okyanus Kralı'nın kesin emri vardı. Ama bu emir durup dururken ortaya çıkmıştı. Okyanusun üst kısmından kimsenin denizin derinlerine inme hakkı yoktu. Yılan balıkları birinci kademe nöbetçileriydi. Daha sonra kılıç ve testere balıkları ve bir sır gibi tutulan yerin kapısında ise köpek balıkları yer alıyordu. Derinlerden bir arkadaşı vardı ve ona bilgi sızdırıyordu. Bunlar önemli bilgilerdi çünkü merakını bastıramamaktaydı.

Arkadaşlarıyla bu konuyu konuşmak için hepsini bir araya topladı. Hiçbir arkadaşı ona bu konuda yardımcı olacak gibi gözükmüyordu. Aşağıya gitmekten korkuyorlardı. Haklı ve mantıklı bir korkuydu bu. En azından nöbetçileri atlatmasında yardımcı olmalarını istedi onlardan. Bu konu da hemfikir oldular ve bir süre boyunca nöbetçilerin vardiyalarını izlemeye koyuldular. Bu sırada karınları acıktığı için yanlarına atıştırmalık şeker almışlardı. Yanlarında hem insanların yaptığı şeker, hem de bu şekerden yola çıkarak kendilerinin yaptığı şeker vardı. İkisi de birbirinden lezizdi. İnsanların denize attıkları bir çok şeyden en iyi şekilde yararlanıyorlardı. Sabaha doğru vardiya değişiminde oluşan bir boşluk gördüler ve bunu kullanmaya karar verdiler. İlk kısımdan hepsi beraber geçti ancak yılan balıklarından bazıları elektrik salmışlardı. İçleri bir anlık şoka uğradı. Bir arkadaşı bayıldı ve diğer bir arkadaşı da bayılan arkadaşını eve geri götürdü. Dört kişi kalmışlardı ve önlerinde keskin dişli hayvanlar bulunmaktaydı. Üç arkadaşı da birbirleriyle kavga ediyormuş gibi yaptılar. Nöbetçilerden bir kaçı nöbet yerini bırakıp hemen balıkların yanına geldiler. Arkadaşlarına bakıp onlara içinden teşekkür ettikten sonra ikinci kademeyi de atlayıp en zorlu kısma geldiğinde köpek balıklarını aşmak için iyi bir yöntem düşünmeye koyuldu. Bu sırada korudukları şeyin bir gemi olduğunun farkına vardı. Koskocaman bir gemiydi. İçinde ne olabilirdi ki? Yemek mi? Hazine mi? Şan mı, şöhret mi? Bilmiyordu ama merak ediyordu. Bu yüzden buradaydı ya zaten.

Aklına başka bir şey gelmeyince yeri kazımaya başladı. Yeri kazıyıp gemiye doğru bir tünel oluşturdu. Tüneli yapması günlerini almıştı. Açlıktan kavruluyordu ama sonunda gemiye gelebilmişti. Geminin içine göz gezdirecekken bayıldı.

Gözlerini açtığında bambaşka bir yerdeydi ve bu yerin balık hastanesi olduğunu düşündü. O uyanınca hemen krala haber verildi. Kral, ona iyice yaklaşıp can-ı gönülden tebrik etti. Denizin en cesur balığına verilen ünvan olan deniz şövalyesi ünvanını verdi ve kızıyla evlendirme sözü verdi. Derinliklere getirilen bu yasağın tek sebebi kızına layık birini bulma amacıydı. Daha sonra kral doktorlarla bir şeyler konuşup gözden kayboldu.

Deniz prensesi mi? Duyduğuna göre o göz kamaştırıcı bir güzelliğe sahip olan harika bir deniz canlısıydı. Rüya gördüğünü düşünüyordu ancak bir süre sonra fark etti ki yaşanılan bu şeylerin hepsi gerçekti.

Kral tüm nöbetçileri geri çağırdı ve yeni bir ferman yayınladı. Artık yasak yoktu ve yeni kral belli olmuştu! Sevinçten dört köşe olduktan sonra hermen arkadaşlarını saraya çağırmak istedi. Kral buna izin verdi arkadaşlarının hikayelerini duydu. Hepsine birer onur madalyası verdi.

Seneler sonra kendisi de böyle bir yöntem kullanıp kızına bir prens arayacaktı ve bu geleneği sürdürecekti...

Hiç yorum yok: